Kategori arşivi: AVRUPA

LOUTRO, PLAKIAS VE RETHYMNO: GİRİT REHBERİ BÖLÜM 2

Loutro adanın güneyinde yer alan oldukça niş bir bölge. Loutro’ya ilk görüşte aşık oldum. Karayoluyla ulaşım yok, Hora Sfakia’dan feribot ya da deniz taksilerle ulaşabilirsiniz. Hersonissos’tan Hora Sfakia’ya giden yol tam da macera ve adrenalin severler için. Yüksek dağların kenarından, sert virajlarla, denize uzanan yarlardan geçerek ulaştık. Feribotla geçecektik ama yol tahminimizden uzun sürdüğü için feribotu kaçırdık. Neyse ki kaçırmışız! Sfakia’da sahile inip arabayı park ettik ve deniz taksisi ile 15 dakikada Loutro’ya geçtik. Zaten arabanızla gitseniz de arabayı koyacak yer yok, 1 sokaklı bir koy. Geçiş yolunun bakirliğini ve karadan ulaşımın neden mümkün olmadığını belki aşağıdaki fotoğraflar bir parça hissettirebilir.

loutro yolu girit loutro yolu girit

LOUTRO, PLAKIAS VE RETHYMNO: GİRİT REHBERİ BÖLÜM 2 yazısına devam et

KOCAMAN BİR AKVARYUM: GİRİT: BÖLÜM 1

Bir kere gittiğinizde asla dönmek istemeyeceğiniz, yaşayan ama dingin, dev bir alanı kaplayan, masmavi, yemyeşil bir ada Girit. Adanın bir ucundan diğer ucuna kadar her yeri mıknatıs gibi sizi içine çekiyor, özellikle de berrak denizi ve upuzun kumsalları. Defalarca gitsem bıkmam. Ramazan bayramı tatili için beş günümüzü Girit’te geçirdik. Dilim döndüğünce size Girit gezinizde yardımcı olabileceğini düşündüğüm rotamızı yazıyorum.

Adanın doğasına hayran kalmamak mümkün değil. Bildiğimiz adalardan değil, adayı doğu-batı, kuzey-güney olarak dörde bölüyorum zihnimde ve her yönündeki apayrı doğa güzelliklerini , coğrafi özelliklerini, manzarasını, iklimini hatırlıyorum. Arabayla gezerken asla bitmeyecekmiş gibi duran, kuzey ve güneyi birbirinden ayıran, son derece yüksek, heybetli kayalık dağları, yemyeşil ağaçları, kayaların arasından çıkan pembe zakkum çiçekleri, alabildiğine zeytin ağaçları, peşpeşe sıralanan koylarındaki akvaryum berraklığındaki suyu, beyaz-pembe renkli kumun ayaklarınızı yaktığı kumsalları ve mis gibi kekik kokan küçük dar sokaklarını düşünürken, yeniden Girit bileti bakasım geliyor. Bize beş gün kesinlikle yetmedi; adaya hakim olabilmek için rahat rahat 10 gün ayırmış olmak gerekiyor. Konaklama için adanın farklı yerlerinde oteller ayarlamanızı öneririm çünkü tatilinizin tamamını bir otele ayırırsanız muhtemelen uzun yollar aşmaktan yorgun düşersiniz.

Atina aktarmalı olarak Girit’in en büyük şehri Heraklion’daki havalimanına geceyarısı indik ve havalimanından geçince taksi ile iki gece konaklayacağımız Hersonissos’a geldik. Kaldığımız otel merkezde ve deniz kenarındaki, Maragakis Beach Hotel oldu. booking.com üzerinden ayırttığım odadan farklı bir oda ile karşılaştık fakat ikinci gece düzelttiler. Gece vardığımız için pek nerede olduğumuzu anlayamasak da hemen eşyalarımızı bırakıp otel civarını keşfe çıktık. Kaldığımız yer Hersonissos’un tam merkezindeymiş ve son derece turistikmiş, pek çok gece klübüne kısa bir yol yürüdükten sonra ulaşıldığını farkettik ve bu çevrede vakit geçirmeyeceğimizi anlamış olduk. Baştan söylemeliyim; turistik olmayan yerleri, kumsal, deniz ve yöresel tatları keşfedeceğimiz bir gezi hayal ettiğimiz için rotayı buna göre çizmiştik.

Birinci günümüzün sabahında ilk işimiz Cretarent firmasından kiraladığımız arabayı otelin önünden teslim almak oldu. Ekonomik sınıf araç için ödeme yapmış olmamıza rağmen bize bir üst sınıf geniş bir aile arabasını aynı fiyata getirmişlerdi. Bu arabayla 5 günde 1200 km yol yapacağımızı bilmiyorduk tabi 🙂 170 euroya kiraladığımız notunu da düşerken size diesel araba seçmenizi tavsiye ederim. 1200 km yolu toplamda sadece 90 euroluk benzinle yaptık.

Hersonissos civarı için de kafamda bir yerlere gitmek vardı fakat otelden de tavsiye almak istedim ve sohbet esnasında Malia’daki Potamos Beach’in görülecek yerler arasında olduğunu öğrendim. Meyve satan yerlilerin ‘creta fruta very gooood’ sözleri de hafızamıza kazındı:)

potamos beach potamos beach girit

KOCAMAN BİR AKVARYUM: GİRİT: BÖLÜM 1 yazısına devam et

FRANSA BİSİKLET TURU YERİNDE NASIL İZLENİR?

Bisiklet yarışlarında sezon açılıyorken Fransa Bisiklet Turu yazılarına giriş yapayım dedim.

Fransa Bisiklet Turu
Yıllarca evde Eurosport’tan Sarper Günsal, Caner Eler, Berkem Ceylan ve İnan Özdemir’in sesi ile dinlediğimiz, acayip keyif aldığımız, hastası olduğumuz yarışı yerinde izlemezsek olmayacaktı. Önce hedefi küçük tuttuk. Belçika’daki tek günlük yarış Ronde van Vlaanderen’i izlemeye karar verdik. Tek günlük ne de olsa, organizasyon kolay olacaktı. Üstelik en sevdiğim yarış. Planlar yapıldı. Tam biletler alınacak, bizim şirketin yarış haftasında denetime gireceği haberi geldi ve hayaller suya düştü. Ben de karşı atağa geçerek madem planlarım iptal oluyor, ben de yazın 2 hafta izin alırım, dedim ve Fransa planını patlattık.

Fransa Bisiklet Turu nedir?

Bu kısmı Fransa Bisiklet Turu, asıl adıyla le Tour de France, nam-ı diğer Tour hakkında bilgisi olmayanlar için yazayım. Fransa Bisiklet Turu 21 günlük bir yarış. Her sene Temmuz ayında yapılıyor. 1903 yılından beri devam ediyor. Yarışın geçeceği kasabalarda hayat duruyor, tüm gündem Tour oluyor. Balkonlar ve dükkanlar süsleniyor, bisikletler, bayraklar asılıyor, insanlar cafelerde veya sokaklarda yarış izlemek için toplanıyorlar. Muhteşem bir gelenek. Dünyanın en prestijli çok etaplı yarışı.

Sadece yarışın kendisi değil, yarış karavanları, gazetesi, çılgın seyircileri ve El Diablo gibi sembolleşen kişileri ile de yaşanması gereken bir tecrübe.

FRANSA BİSİKLET TURU YERİNDE NASIL İZLENİR? yazısına devam et

BELGRAD (PART 3) / SIRBİSTAN

Belgrad sokaklarının bu kısmını fotoğraflarla anlatayım….

Sava kenarındaki bisiklet yolu… Yanlış anlaşılmasın sağda yürüyen kişi bisiklet yolunu işgal etmiyor, bisiklet yolu sola kıvrılmış durumda…

 

 

Beton Hala denen yer.. Bu taraftan bakınca her ne kadar virane gibi görünse de resimdeki bayanların az ilerisinden itibaren şahane cafeler başlıyor..

BELGRAD (PART 3) / SIRBİSTAN yazısına devam et

BELGRAD (PART 2) / SIRBİSTAN

Belgrad’da mühendisler için bir mabed var, Tesla Müzesi. Biz de birer mühendis olarak bu müzeye gitmesek olmazdı. Müzenin belli bir ücreti var fakat kimse peşinizden koşturup ücret almaya çalışmıyor. Biraz inisiyatifinize kalmış gibi.. Biz çamura yatmadan paramızı ödüyoruz…

Müze grup halinde geziliyor. Girişte önce Tesla’nın hayatını anlatan bir film izliyorsunuz. Sonrasında da şov başlıyor. Rehber önce ortamdaki Tesla coil’in nasıl çalıştığı hakkında bilgi veriyor, sonra da isteyenlerin eline birer florasan lamba tutuşturup Tesla coil’i çalıştırıyor ve bingo! Lambalarımız yanıyor… Adeta bir Jedi merkezi gibi oluyor ortam. Herkesin elinde renkli renkli ışın kılıçları….

tesla müzesi

BELGRAD (PART 2) / SIRBİSTAN yazısına devam et