Filipinler’de son durağımız Cebu oldu. Dumaguete’den Cebu’ya gidişimiz mülteci teknesi misali sıkış tepiş oldu biraz. Filipinler’in toplu taşıma araçlarında sıkıştığımız kadar başka yerde sıkışmadık hiç. Filipinolar da mutlu değil bu durumdan. Baksanıza aşağıdaki resimde sırıtan bir tek biz varız, herkes mutsuz. Biz de halimize gülüyoruz zaten.
Cebu’ya daha önce gitmiştik ama gezme kısmını sonraya bırakmıştık. Cebu, Filipinler’in Manila’dan sonraki ikinci büyük şehri. Burada kullanılan dil Cebuano. Manila tarafında kullanılan Tagalaog’da İngilizce kelimelere rastlarken Cebuano’da da İspanyolca esintileri hissediliyor.
Cebu’ya havayolu ile gelince şehre ulaşım için en iyi yol taksi. Tekneyle geldiyseniz jeepneyleri kullanabiliyorsunuz. Jeppneyler burada oldukça organize. Hala deli dolu Amerikan jipleri ama en azından bir numara sistemi var. Ve illa ki bi jeepney’e bindiğinizde gideceğiniz yerle ilgili yardımcı olmaya çalışan ve çok iyi İngilizce konuşan birileri oluyor.
Cebu’da ilk durağımız Santo Nino Bazilikası oldu. 1500’lü yıllardan kalma bu bazilikada Santo Nino’nun yani kutsal çocuğun bir heykeli var. Macellan Filipinler’i Hristiyanlaştırırken bu heykeli o dönemin kraliçesine vermiş. Daha sonra çıkan bir yangında tüm bir köy yanarken bu heykel yangından sapasağlam çıkmış ve kutsal olduğuna inanılmaya başlanmış. İçeride bu olayları anlatan tabloları görmek mümkün. Gittiğimizde deli bir sıra vardı. Biz de meraklandık ve bekledik. O uzuuuun sıra kutsal çocuk heykelini görmek içinmiş. Sırası gelen kutsal çocuk heykelinin konduğu cam küpe dokunuyor, küpü öpüyor ve duasını ediyordu. Fotoğraf çekmek ise yasaktı.