Phnom Penh’e gelmeden önce nedense hiç iyi bir şey duymadık. Çantanız çalınır, tuk tukçular peşinizi bırakmaz, yemeklerden zehirlenirsiniz vs vs. Şehre vardığımızda ise bu karamsarlıkla hiç alakası olmayan bir ortamla karşılaştık. Işıl ışıl bir sahil şeridi, spor yapanlar, piknik modunda çimlere yayılmış insanlar, pek çok güzel cafe ve restoran… Önyargılı olmamak gerektiğini bir kez daha anladık. Yine de çantamızı taşırken tedbiri elden bırakmadık tabi. Ama zaten Türkiye’de de, özellikle İstanbul’da çantalarımıza sıkı sıkı sarılamamız gerekmiyor mu?
İlk akşam yemeğimizde Kamboçya’nın yerel yemeklerinden loc lac ve amok fish denedik. Loc lac küp küp kesilmiş dana etinin iyice güzel bir şekilde pişirilmesi ile yapılıyor. Yanında yeşillik ve pilavla servis ediliyor. Amok fish ise çok yoğun bir curry aroması içeren yemek. İkisi de son derece lezzetli çıkıyor. Aşağıdaki fotoğraf amok fishe ait.
Sonraki günlerde favorimiz otelimizin yakınlarındaki bir Lübnan restoranı oluyor. Porsiyonları çok çok küçük olsa da humus, patlıcan salatası, falafel gibi özlediğimiz yiyecekleri tadıyoruz. Kamboçya’nın bir güzelliği de restoranlarda feta peyniri salatası bulabilmek oldu. Dile kolay 6 ay içinde yediğimiz ilk beyaz peynir oluyor.
Phnom Penh’te yapılacak çok fazla şey yok aslında ama mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer var. “Killing Fields” yani “Ölüm Tarlaları”. Kamboçya’nın çok kanlı bir tarihi var. 70’li yıllardan 90’lara kadar ülkede Pol Pot önderliğindeki Kızıl Khmerler sadece tarıma dayalı ve farklı sınıfların olmadığı bir toplum yaratmak istiyorlar. Bu yüzden de olaya biraz düz mantık yaklaşıp okumuş ve şehirli kesimi öldürüyor, sürüyor ya da çalışma kamplarında ölene kadar çalıştırıyorlar. Yabancı dil bilenler, öğretmenler, üniversite bitirenler yok edilmesi gereken kişiler olarak görülüyor. Bir kaç milyon insan bu süreçte ölüyor. Hatta Kamboçya’da 40 yaşın üzerindeki her insanın bu dönemin tanıkları olduğunu düşünmek gerçekten çok garip duygular hissetmenize sebep oluyor.
Kızıl Khmerlerin toplu katliam yaptıkları yerlerden biri Phnom Penh’in içindeki Choeung Ek Genocidal Center. Merkeze girdiğinizde hemen birer audio guide alıp gezmeye başlıyorsunuz.
Gezdiğiniz yerlerde artık pek bir şey kalmamış ama bulunduğunuz noktada o dönemde neler yaşandığı çok detaylı bir şekilde anlatılıyor.
Toplu mezarları görebiliyorsunuz. Tabi oradaki kemikler artık çıkartılmış. Sadece yeri duruyor artık.
Audio guidedaki sıraya göre ilerlerken aşağıdaki ağaçlık alana geldiğinizde o dönemi yaşayanların kendi ağızlarından anılarını dinlemeye başlıyorsunuz. Çok acı şeyler yaşanmış, çok eziyet çekmiş insanlar.
En korkuncu da aşağıdaki ağaç. Bebekleri bu ağaca vura vura öldürmüşler. İnsan ırkının tüm hayvanlar içinde en acımasızı, en vahşisi olduğunun kanıtı adeta bu ağaç.
Gezilen son nokta ise ölenlerin anısına yapılan aşağıdaki stupa. İçeride binlerce kafatası var. Üstlerine yapıştırdıkları noktaların renklerine göre bu insanların nasıl öldürüldüğü de öğrenebiliyorsunuz.
İçimiz yeterince kararınca dışarı atıyoruz kendimizi. Ölüm tarlalarının hemen karşısında ise “yaşam tarlaları” var. Türkiye’den tası tarağı toplayıp Kamboçya’ya yerleşen Ayn’ın mekanı Aynebilim Aşevi. Burada civardaki bir köyün insanlarına yemek ve diğer ihtiyaçları dağıtılıyor. Çocuklar Ayn’ın etrafında dört dönüyorlar resmen. Siz de Ayn’a destek olmak istiyorsanız web sitesinden bağışta bulunabiliyorsunuz, köye yemek veya pasta ısmarlayabiliyorsunuz. Köydekiler aşağıdaki teneke evlerde yaşıyorlar.
Ayn’ın yanından ayrılınca tuk tuğumuza binip otele dönüyoruz. Ölüm tarlaları ve yaşam tarlalarına gidiş geliş için tuk tuğa 15 usd verdik. Biraz daha sıkı pazarlık yaparak 12 usd’ye gidebilirmişsiniz.
Phnom Penh’te tuk tukçular gerçekten bir alem. Tuk tuk ister misiniz? Ot ister misiniz? Mantar ister misiniz? Ne ararsan var adamlarda. En azından hayır deyince ısrarcı olmuyorlar, yürüyüp gidebiliyorsunuz.
Phnom Penh’in önemli bir diğer durağı da Vietnam Konsolosluğuydu. Vietnam vizemizin hikayesini de buradan okuyabilirsiniz.
Phnom Penh’de çılgın bir kapalı pazar görmek isterseniz adresiniz Orussey market olmalı. Ne ararsanız var. Ev yerleştirilir oradan resmen. Çeşit çeşit karides kurusunun satılıyor olması pazarın en ilginç yanıydı.
Orussey’e girerken kapının önüne park etmiş bir motorun egzozuna çarpıyorum yanlışlıkla. Meğer yeni parketmiş ve egzozu çok sıcakmış. Bacağımda kalıcı olduğundan şüphelendiğim bir iz kalıyor Phnom Penh’den.
Gülen