Penang bir ada olmasına rağmen Malezya’nın 2. büyük şehri, finans merkezi. Ağırlıklı olarak Çin kökenli Malezyalilar burada yaşıyor. Ada dediysem de yüzülebilen bir yer değil ne yazık ki. Buradaki en önemli iki şey Unesco Dünya Mirası listesindeki Georgetown bölgesi ve yemekler. Malezya’nın yemek cenneti Penang. Biz de şansımıza yemek yemeyi çok seven, hangi yemeğin en iyisini nerede bulacağımızı bilen bir aileyle kaldık.
Ev sahibimiz Win bizi türlü türlü yerlere götürüp hem gezdirdi hem de muhteşem lezzetler tattırdı. Pazar sabahı Win’le birlikte evlerinin yakınındaki bir pazara gittik.
Pazar yerindeki restoranlar tıklım tıklım doluydu sabah 10:00 olmasına rağmen. Meğer sabah 05:00 gibi açılıp öğlen kapanıyormuş. Yolda Penang’ın ünlü yemeği laksa’nın en eski temsilcilerini gördük. Aşağıdaki iki kardeş 86 yaşındaymış ve yıllardır, herhalde bi 50 yıldır falan, laksa yapıp satarlarmış.
Malezya’da kahvaltıları üçe ayırmak mümkün. Hint kahvaltısı: roti, Malay kahvaltısı: nasi lemak, Çinli kahvaltısı: omlet ve sosis veya noodle.
Kahvaltı sonrasında Penang’ın en büyük Çin tapınağı Kek Lok Si Temple’a gittik. Buranın en büyük özelliği Malezya’daki en büyük pagodaya sahip olması.
Pagodaya fünikülerle çıkıyorsunuz. Ücreti 3RM. Para vermek istemezseniz yürümek de mümkün. Biz fünikülerle çıkıp yürüyerek farklı bir yoldan, yeşillikler içinden iniyoruz. Win ara sıra o yolda bisiklet sürerken kobra yılanıyla karşılaşıyormuş!!
Yokuşun altında bir el tezgahında aşağıdaki tatlı satılıyor. Pirinç unundan muhallebi gibi ama daha kıvamlı bir iç malzemeyi yer fıstığı ve şekerle karıştırıp hüp hüp hüpletmelik tatlı yapmışlar. Güney Amerika’dayken yediğimiz bütün yemeklerin adlarını bilirdik, Asya’da yemeklerin çokluğundan hepsinin ismini öğrenmeye yetişemiyoruz. O yüzden bu tatlı için de isim veremeyeceğim ama leziz olduğunu söylemem lazım.
Hafif bir tatlı molasından sonra soluğu Penang Hill’de alıyoruz. Penang’ın en yüksek tepesine fünikülerle çıkılabiliyor. Yukarısı lokantalar, bahçeler ve yürüyüş yolları ile dolu.
Yağmur yağmak üzere olduğu için şehri bulut kaplamış, manzaramız biraz kısıtlı oluyor.
Uzun bir yürüyüş rotası var. Sonuna kadar dayanırsanız monkey cup bahcesine geliyorsunuz. Monkey cup böcek yiyen çiçeklerden biri. Böceği ezerek değil de içindeki öz suda öğüterek yiyor. Bu öz suyunu insanlar da içermiş. Özellikle sindirime ve göğüs kanserine iyi geldiğini düşünüyorlar. Bunları anlatan görevli bana da ikram ediyor ama içinde böcek erimiş bir suyu içesim pek gelmiyor doğrusu. Bitkiye monkey cup denmesinin sebebi de maymunların bu bitkilerin suyunu içmesiymiş.
Arada bir kaç yerde daha yemek yedikten sonra eve gidiyoruz. Win normalde günde 5 öğün yediklerini söylüyor. Evde kuzenleri ve akrabaları toplanmış. Yaklaşık 15 kişi var ve hep birlikte yemek yapıp yiyorlar. Laksa yapmışlar, biz çok tok olduğumuz için yiyemiyoruz. Laksa bitiyor, hooop chicken curry yapmaya başlıyorlar tavuk ayaklarıyla. O bitiyor bu sefer de yumurtalı ekmek yapıyorlar. Yemek faslı bitmiyor da bitmiyor. Neşe içindeler. Kahkahalar atarak yemek yapıyorlar.
Yukarıdaki pembe ekmekleri curry’e bana bana yiyorsunuz.
Kalan günlerimizi Georgetown bölgesinde geçiriyoruz. Burada sokaklar duvar resimleri ile dolu. Üstelik sadece resim yapmamışlar, bazı malzemeler de eklemişler bisiklet, motorsiklet vs gibi. Fotoğraf çekerken kareye siz de dahil olabiliyorsunuz. Her bir resmin önünde kalabalık görmek mümkün.
Sokak resimlerinin yerlerini gösteren haritalar mevcut. Yine de bazılarını bulmak zor olabiliyor. Örneğin aşağıdaki resim bir restoranın mutfağındaydı.
2012 yılında Penang beledıye meclisi Ernest Zachaveric adlı sanatçıyı bu resimleri yapması için çağırmış. Sonra da devamı gelmiş. Sadece resim değil, sokakları anlatan metal figürler de var.
Georgetown sokakları o kadar güzel ki, sadece bu sokak sanatı örnekleri değil, binalar, bisikletler, güzel cafeler de renk katmış.
Cafeler ve dükkanlar da boş durmamış tabi. Sokakların sevimliliğine onlar da renk katmış pembe bir tankla da olsa 🙂
Çok sevdiğimiz yerlerden biri de Owl Shop oldu. İçerideki tüm ürünler baykuşluydu. Baya deli bir yer. Hemen yanında da Cat & Dog Shop vardı.
Georgetown sokaklarında dolanırken sıcağın farkına varmayıp biraz haşlandık. Bir dondurma molası vermek istedik. 60’lı yılların tekniğiyle dondurma yapan bir yer bulduk. Adı My Cafe’ydi. Kocaman buz kalıplarını kar haline getirip bir top yapıyorlar, kısaca kar topu diyebiliriz 🙂 üzerine de tatlandırmak için istediğiniz şurubu döküyorlar. Bizdeki kar üstü pekmez gibi bir mantık aslında.
Penang’daki enteresan yerlerden biri de Clan Jetties denen, iskeleler üzerine kurulmuş mahalleler. Vaktiyle Çin’in değişik köylerinden getirilen aileler farklı iskelelerde hayatlarını kurmuşlar, evlerini iskelelerin üzerine yapmışlar. Balıkçılık ve kargo boşaltma işlerinde çalışıyorlarmış daha çok. İçerinden bir tanesi (Chew Jetty) oldukça turistik, onun dışındaki iskeleler sakin. Karada yaşamadıkları için vergi de vermiyorlarmış!! Mantığa gel…
Bu iskelelere güneş batışında giderseniz güzel bir manzarayla karşılaşmak mümkün.
Penang’daki yemek turlarımızın finalini bir deniz ürünleri restoranında yapıyoruz. Mekanın adı Khun Thai. Adanın Teluk Mubar bölgesinde. Restorana gidince gözümüz dönüyor, yemediğimiz şey kalmıyor. Karides, kalamar, levrek vs vs vs… Bir sürü tabak geliyor. 5 kişi toplam 180RM ödüyoruz.
Yemekte başlangıçta aşağıdaki tabak geliyor. Yaprakların içini istediğiniz şeyle doldurup yiyorsunuz. Soğan, ananas, kuru karides, lime, biber, kaju gibi seçenekleriniz var. Hem hazırlaması eğlenceli hem de çok lezzetli.
Penang, Malezya’da en sevdiğimiz yer oluyor, tabi şimdilik. Sırf şu aşağıdaki amcanın huzuru bile burayı sevmeye yeter…
Gülen
Şuan benim içinde Penang Melazya daki en (tek) sevdiğim yer oldu… daha nereleri sevicez beraber acaba 🙂 Süper bir yazı
Tesekkurler 🙂 öptük 😉