El Calafate Günleri
07.05.2010 – Cuma
Puerto Natales’ten El Calafate ’ye giden yol Arjantin’in ünlü Ruta 40’ından geçiyor. Ruta 40 Arjantin’i kuzeyden güneye giden bir yol. 5000 km’nin üzerinde. Yolun çoğu asfalt değil. O yüzden “I survived Ruta 40” yazılı hediyelik eşyalar bulabilmek mümkün!! 🙂
Ne yazık ki biz o kadar şanslı olamıyoruz ve otobüsümüz yolda bozuluyor. İngilizce’de “in the middle of nowhere” derler ya… Tam öyle bir yerde kalakalıyoruz. 2-3 saat boyunca şoförümüz aşağıda arabayı tamir etmeye çalışıyor, lastikler çıkıyor, çabalıyorlar ama olmuyor.
Bu arada Murat uzun bir yürüyüşe çıkıyor. Bomboş düzlükte, Patagonya çölünde yürüyor, arada koyun cesetlerine rastlıyor!! Murat dönene kadar bizi kurtarmak üzere yeni otobüs de geliyor zaten, yolumuza devam ediyoruz…
El Calafate Perito Moreno Buzulu (Glacier) sayesinde var olmuş bir şehir gibi duruyor. Şehir çok temiz ve güzel ama aynı zamanda çok yapay. Her yer otel ve hediyelik eşya dükkanıyla dolu, çok güzel restoranlar var ve bir de beş yıldızlı otel var. İşte bizim buradaki hostumuz bu beş yıldızlı otelde çalışıyor. Spa’nın resepsiyonunda görevli. Şehre gelir gelmez otele uğruyoruz. Ben birkaç hafta otelde kalıp dinlenmek istiyorum çünkü çok huzurlu ve güzel bir yer. Bir de Spa yapmışlar, tam olmuş. Eşyalarımızı Ariel’e bırakıp biraz şehri geziyoruz. Glacier’e gidiş ile ilgili araştırma yapıyoruz. Glacier’e gidiş-geliş 80 peso!.. İlk gün otostop için şansımızı deneyelim, kimse bizi almazsa ertesi gün otobüs bileti alır gideriz diye düşünüyoruz.
İş çıkışında Ariel bizi kalacağımız eve götürüyor… Evimiz şehrin biraz dışında göl manzaralı bir yer. Evimiz diyorum çünkü Ariel bizi eve bırakıp ailesinin yanına gidiyor. Bu ev arkadaşınınmış ve arkadaşı tatile gitmiş. Ev bizim oluyor. Patagonya boyunca donan kemiklerim evde bir güzel ısınıyor. Üstelik uzun bir aradan sonra ilk defa evde 8 kat kıyafet yerine tshirtle dolaşabiliyoruz. 🙂 Bize tatil içinde tatil oluyor burası.

08.05.2010 – Cumartesi
Sabah erkenden kalkıp Glacier yoluna doğru yürüyoruz. Kavşaklardan uzakta bir yerde otostop yapmak istiyoruz. Yaklaşık 1-1,5 saat boyunca kimse durmuyor. Hava çok soğuk olmadığı için, biraz da yapacak başka işimiz olmadığı için beklemeye devam ediyoruz. Bu arada ben kulağıma Dream Theater takıp dolanmaya başlıyorum. Yanımda bir minibüs duruyor. Bu arada biz bir tek minibüslere otostop çekmiyoruz para isterler diye. Minibüsün şoförü “Glacier’e mi gideceksiniz?” diyor!! Hemen atlıyoruz. Bu şehirdeki şansımız inanılmaz bir şekilde devam ediyor. Minibüstekiler Glacier’deki otelin inşaatında çalışıyorlarmış. “Bizle gelen herkes içeri bedava girer.” diyorlar. Böylece girişteki görevlere selam verip 75’er pesoluk giriş parasını ödemeden içeride buluyoruz kendimizi. Bu arada burası şimdiye kadar gördüğümüz en pahalı park girişine ücretine sahip.
Glacier kocaman bir parkın içinde yer alıyor. Rengarenk ormanda giderken birden kocaman buzul çıkıyor ortaya. İlk önce manzara noktalarından birinde durup fotoğraf çekiyoruz. Fotoğraf çektiğimiz yerin hemen arkasında bir otel var. Bizim hostumuzun çalıştığı otelin bir şubesiymiş. Otel glaciere tepeden bakıyor. İsterseniz geceliğine 1000 USD vererek burada kalabiliyorsunuz!!!!!
Hazır yola ve girişe para vermemişken Glacier’e giden tekne turlarından birini alıyoruz. Yarım saatlik bir tur. İşte bu turda Glacier’den kopan parçalar görüyoruz. O kadar mükemmel bir an ki. Önümüzde dev Glacier (suyun üzerindeki kısmının yüksekliği 70 metre kadar), kulağımıza gelen dev çıtırtılar, sonrasında gök gürültüsünü andıran bir sesle Glacier’den kopup suya düşen parçalar…
Perito Moreno Glacier’i yaşayan bir buzul. Yani her sene gittikçe büyüyor, ilerliyor. Belli bir ilerlemeye geldikten sonra ağırlığı taşıyamıyor ve büyük bir parça kırılıp suya düşüyor. İşte kopan bu büyüüük parçanın sesi 1 saat uzaktaki El Calafate ’den duyulabiliyormuş!! Bu olay 3-7 yılda bir tekrarlanıyormuş. Sanırım en son 2008’de görülmüş. Buzulun boyu 30 km, genişliği 5 km, yüksekliği ise 70 metre.
Tekne turundan sonra yürüyüş yollarında devam ediyoruz. Glacier’i değişik açılardan görebileceğimiz birkaç farklı yürüyüş yolu yapmışlar, hepsi birbirine bağlı. Her şey iyi hoş olmuş ama bu yürüyüş yollarını dev metal merdivenlerden yapmışlar ve o kadar çirkin durmuş ki, her yer metal yığını içinde. Üstelik biz gittiğimizde yeni yollar da ekliyorlardı. 3-4 saat kadar da bu yollarda yürüyüp Glacier’i izliyoruz, yeni kopan parçalar görüyoruz..
Dönüş için araba parkına gidiyoruz, yola çıkacak arabalara sormaya başlıyoruz, 2. araba bizi şehre götürmeyi kabul ediyor. İlk defa bir otostopta arabadakilerle hiç konuşmuyoruz. Belki de bu durum Glacier bizi çok etkilediği için böyle oluyor. Arabada her zamanki gibi retro çalıyor, hayatımızın en güzel görüntüsü ile karşılaşmış olmanın mutluluğu içinde şarkılara eşlik ediyoruz.
Akşam Ariel’le buluşuyoruz. Pizza yemeğe gidiyoruz. Ariel de 2011 Mart’ında Avrupa’ya birkaç aylık bir yolculuğa çıkacağı için CS üyesi olmuş. İlk misafirleri bizleriz. Pizzalarımızı bitirdikten sonra çaktırmadan gidip hesabı ödüyor. Tam Türk mantığıyla yaklaşıyor, misafire para ödetilmeyeceğini söylüyor. Avrupa seyahatinde kendisine de böyle davranacak hostlarının olmasını umuyoruz…
09.05.2010 – Pazar
Şehirdeki yegane aktivitemizi tamamladığımız için bugünü hediyelik eşya bakarak geçiriyoruz. Ben en sonunda kendime bir mate takımı alıyorum. Mate (bardak kısmı), bombilla (matenin içildiği çubuk) ve termos alıyorum. Çakma Arjantinli olarak yoluma devam edebilirim artık. 🙂 Bariloche’ye giderken yolda mate içme hayallerim suya düşüyor çünkü mateyi aldıktan sonra “cure” etmek gerekirmiş. Mate (bardak olan) bildiğimiz su kabağından yapılıyor ve sadece ilk kullanım için 3 gün boyunca içine mate ve soğuk su koyup bekletmek gerekiyor. Bu işlemden sonra matenin içinin rengi biraz değişiyor ve içmeye hazır hale geliyor.
Tüm hediyelik eşyacılar çok şık ve aradığınız her şeyi bulmak mümkün. En çok da kıyafet ve calafate reçeli satılıyor. Calafate yaban mersini aslında.
Akşam pizzanın rövanşı olsun diye Ariel’e yemek yapmaya karar veriyoruz. Marketten biftek, salatalık malzeme ve iyi bir şarap alıyoruz. Burada da favori marketimiz La Anonima var. Daha önce yazmış mıydım hatırlamıyorum ama La Anonima 100 yıldan daha eski bir market zinciri. El Calafate ’de farklı bir uygulamaları var. Alışveriş için poşet vermiyorlar. Ya evden kendi poşet veya çantanızı getirmeniz gerekiyor ya da oradan büyük geri dönüşümlü kağıt çantalardan alabiliyorsunuz.
Ariel’i yemeğe çağırmak için birkaç kere arıyoruz ama bir türlü ulaşamıyoruz. En sonunda pes edip yemekleri pişiriyoruz. Tam masaya oturacakken Ariel eve geliyor. 🙂 Meğer uyuyormuş, duymamış. Eve arkadaşlarının geleceğini söylüyor, biraz da panik halinde. Eyvah, diyoruz, heralde arkadaşından gizli evi bize verdi. Hostele geçebileceğimizi söylüyoruz. Gerek olmadığını söylüyor. Sonradan anlıyoruz ki gelenler arkadaşı değil CS’den iki Fransız kızmış. 🙂
10.05.2010 – Pazartesi
El Calafate ’deki huzur dolu günlerimizi geride bırakıp Bariloche’ye doğru yola çıkıyoruz. Yaz sezonu bittiği için Ruta 40 üzerinden Bariloche’ye gidecek araç bulamıyoruz. Yolu daha da bir uzatıp Rio Gallegos üzerinden Comodoro Rivadavia’ya gidip oradan Bariloche’ye geçmemiz gerekiyor. Neyse ki direkt giden otobüs bulabiliyoruz, yaklaşık 35 saatlik bir yola daha hazırız……
Gülen & Murat
05.08.2010