Bariloche Günleri
11 – 18.05.2010 Alıştığımız 30 saatlik yolculuklardan birini daha geride bırakıp Bariloche ’ye varıyoruz. Akşam olmuş bile. Yeni evimiz şehir merkezinden 6 km uzakta. Otobüse biniyoruz, doğru durakta indikten sonra macera başlıyor. Evimiz haritada yer almıyor ve indiğimiz durağın yanında bakkal, manav gibi adres sorabileceğimiz kimse de yok. Tahmin yürütüp bir yöne doğru yokuş çıkmaya başlıyoruz. Bir kez daha bol yokuşlu bir evde kalacağız anlaşılan. Zaten tahminimce CS üyeleri özellikle yokuş tepelerinde oturuyorlar bize zorluk olsun diye. Denediğimiz yokuş sonuç vermiyor, aşağı iniyoruz. En sonunda bir evin kapısını çalıp adres soruyoruz. Telefon rehberi gibi bir şey getirip oradan haritaya bakıyorlar ve en sonunda evi haritada bulabiliyoruz. Yine bir yokuşun en üst evindeyiz!
Evimiz bahçeli, sakin, huzurlu. Burada Gustavo ve sevgilisi ile kalacağız. Evin en büyük özelliği Gustavo tarafından yapılmış olması. Gustavo mimar ya da inşaat mühendisi falan değil. Yavaş yavaş başlamış evi yapmaya. İki yılda da oturacak hale getirmiş. Biz gittiğimizde hala evde bir takım düzenlemeler yapıyordu.
Bariloche Arjantin’in en popüler turist uğraklarından biri. Küçük bir İsviçre kasabası gibi görünen bu şehirde kışın kayak yapıp yazın gölleri görmek mümkün. Pek çok insan buraya gelip Yedi Göller turu yapıyor. Şehir göl kenarında kurulmuş. Gölün hemen yanında yükselti başlıyor. Hatta birden yükseliyor ve hemen hemen bütün evler yokuşta. Şehir merkezinde enteresan kıvrımlı yollardan oluşan sokaklar görüyoruz. Bariloche ’de kaldığımız süre boyunca o sokakları defalarca inip çıkıyoruz.
İsviçre’ye benziyor dedim ya.. Sadece binalar değil. Her yer çikolatacı dolu ve çikolatalar gerçekten çok lezzetli. Çikolatacılardan biri tek başına bir alışveriş merkezi gibi neredeyse. Ne yazık ki çok pahalı. Şehir meydanında Saint Bernard köpekleri var, isteyen bu köpeklerle fotoğraf çektirebiliyor. Kısacası İsviçre’nin sembollerini birer birer getirmişler buraya. Yıllar önce İsviçre’den gelen göçmenlerin işiymiş bu. Şehrin dışında, milli parkın yakınında bir de İsviçre kolonisi var. Tüm firmalar buraya tur düzenliyor yarım günlük. Biz kendimiz gitmeyi tercih ediyoruz. Gittiğimizde hiç bir şey bulamıyoruz. Sadece kapalı dükkanlar ve tabelalar. Üstelik tabelalarda yazanlar da çok ilgi çekici; fondueler, sıcak çikolatalar, empanadalar… Hiçbirini bulamıyoruz. Üstelik otobüs de çok nadir geçtiği için burada 3 saat boş boş beklemek zorunda kalıyoruz. Beklerken de donuyoruz.
Bariloche ’de 3-4 tane teleferik var. Her biri ayrı bir tepeye çıkıyor. Biz bunlardan en güzel manzaralı ve en turistik olanı Cerro Otto’ya çıkıyoruz. Mükemmel göller ayağımıza seriliyor. Manzara müthiş. Üstümüzde şahinler uçuyor. Her yer sadece yeşil ve mavi. Betonsuz saf bir güzellik.
Ertesi gün bu tepeden gördüğümüz göllere gidiyoruz. Burası Nahuel Huapi milli parkı. Parkta sonbahar renkleriyle dolu bir sürü göl geziyoruz. Tam sabah pikniği yapmalık bir hava var ama yanımızda sadece cips ve başka abur cuburlar olduğu için piknik keyfi yapamıyoruz. Parkın girişinde bir içinde de iki tane otel var. Girişindeki otel Bariloche’nin sembolik bir oteli olmuş. O kadar güzel düşünülmüş ki, çok büyük bir otel olmasına rağmen hiç göze batmıyor, doğayı bozmuyor. İçerideki otellerse Barilocheliler’in haftasonu uğrakları. Gittiğimizde onlarca insan buluyoruz.
Tüm trekking rotalarını tamamlamamız için bir tane kalıyor. Ona da gidelim mi gitmeyelim mi diye düşünürken gaza geliyoruz. En zorlu rota burası. Llao Llao tepesine tırmanacağız. Çok da acele etmemiz gerekiyor çünkü hava kararmak üzere. Patika ağaçların arasından kıvrıla kıvrıla ilerliyor. Hızla ama nefes nefese kalarak tırmanıyoruz. Tüm parka tepeden bakabiliyoruz, harita gibi…. Dönüşte biraz karanlığa kalıyoruz, fener yardımıyla sorun yaşamadan iniyoruz. Park çıkışına kadar ise zifiri karanlıkta gitmemiz gerekiyor. Neyse ki asfalt yoldan gidiyoruz, ne de olsa Tierra del Fuego’dan alışkanlığımız var karanlıkta parklarda dolaşma konusunda 😉
Akşam bizi güzel bir asado bekliyor. Aslında bu sefer biz istiyoruz asadoyu, Gustavo da kırmıyor bizi. Alışverişi biz yapıyoruz. 2300 gram et, 4 sucuk alıyoruz büyük çabalar sonunda. Çaba göstermek zorunda kalıyoruz çünkü kasapta uzunca bir sıra var. Ne de olsa haftasonu ve tüm Arjantin asado yapıyor. Kasapta bizim bankalardaki gibi numara sistemi işliyor. 🙂 Nasıl bir et alacağımızı hostumuza soruyoruz. Vacio almamızı söylüyor. Bütün ve kemiksiz bir parça. Zaten burada asado’ya parça parça et koymak caiz değil pek. Bütün olarak koyup pişince almak gerekiyor, arada pişmiş mi diye bakmak için kesmek de hiç kabul görür bir şey değil 🙂
Bariloche ile birlikte Patagonya serimizi de tamamlamış oluyoruz.
Gülen & Murat
13.08.2010