Tayvan’daki son durağımız Hualien oldu. Hualien Tayvan’ın trekking ve balıkçılık cenneti. Dünyanın en büyük balığı olan mola mola‘lar diğer bir deyişle güneş balıklarının (ay balığı diye de geçiyor bazı yerlerde) avlanması ile meşhur bir şehir. Hatta sezonunda mola mola için festival de düzenleniyormuş. Aşağıdaki resimde soldaki tombik mavi balık mola mola.
Hualien’de Wow Hostel‘de kaldık. Hem merkezi hem de temiz ve sevimli bir yerdi. En eğlenceli kısmı her katın duvarındaki 3D resimlerdi.
Hualien’de caddelerin çoğunda bisiklet yolu var. Bu yüzden biz de iki bisikletsever olarak gidip hemen bisiklet kiraladık. Yine Giant mağazasından tabi. Bisikletle gidilebilecek pek çok rota var ama kimle konuşsak en güzelinin okyanus kenarındaki yol olduğunu söylediler. Biz de atladık bisikletlere okyanusun yolunu tuttuk.
Asya’da geçirdiğimiz aylar boyunca defalarca deniz kenarında kaldık, adalarda gezdik ama okyanus başka bir şey. Çok görkemli. Bir de sahil kumluk değil, ufak çakıl taşlarıyla doluydu. Dalga geldikçe o taşların çıtırdaması inanılmaz bir keyif verdi. Hindistan cevizi içip uzun uzun sahil keyfi yaptık.
Arada patikalara da girdik. Burada da Sun Moon Lake’teki gibi özellikle yokuşlu yerlere ahşap platformlar yapmışlar, kısa yoldan bisikleti çıkartabiliyorsunuz. Girdiğimiz patikalardan birinde aşağıdaki papağanı gördük. Motoruyla gezen bir adamın evcil papağanıymış kendisi. Birlikte motorla giderlerken zincirle motora bağlıyor, durduklarında serbest bırakıyor. Kuş istediği gibi uçup sonra yine tatlış tatlış motora dönüyor.
Hualien’e turistlerin asıl gelme sebebi ise Taroko National Park‘ı gezmek ve orada trekking yapmak. Biz parka tourist info’nun önünden kalkan otobüslerle gittik. Otobüsler çok sık değil o yüzden saatlerini önceden araştırmakta fayda var.
Parkın en enteresan yanlarından biri kayaların içine oyulmuş aşağıdaki resimdeki yerlerdi.
Trekking rotaları ise inanılmaz manzaralar sunuyordu. Tabi ki de “safety first” deyip trekking yollarını ahşapla kaplamışlar; kaymadan, düşmeden yürüyebiliyorsunuz. En büyük tehlike başımızı kayalara vurmaktı. 🙂
Arada bir de yağmura yakalandık, yağmurluklar olmasına rağmen baya bi ıslandık. Yine de ıslanmaya, üşümeye değecek bir gündü.
Hualien şehir merkezinde ise yapılacak pek bir şey yok. Etraf turistik eşya dükkanları ile dolu. Hemen hemen hepsi mochi adı verilen Japon tatlılarından satıyor. Onun dışında bol bol restoran dolu her yer. Tayvan yemekleri zaten güzel ama burada bir de ünlü dumplingci var. Gongzheng Baozi adındaki bu effffsane yerde fiyatlar da oldukça iyi. Aşağıdaki resimde üstteki tabaktakinin adı xialongbao. Dışı ince bir hamur, içinde ise domuz eti kullanılarak yapılmış efsane bir köfte var. Alttaki ise dumpling. Şu an bu yazıyı yazarken resmen ağzımın suyu aktı. Hayat bir kaç kere tadıp sonrasında hep özlediğimiz yemeklerle dolu. 🙂
Tayvan’da dikkatimizi çeken bir şey de çöp arabalarıydı. Çöp arabaları belli saatlerde belli caddelerden son derece yüksek sesle bir müzik çalarak geçiyor, herkes çöplerini hazırlayıp arabanın gelmesini bekliyor. Çöplerin atılması için herhangi bir personel çalışmıyor, insanlar kendi çöplerini atıyorlar, her yer tertemiz.
Hualien’de geceleri ise şehir adeta ölüyor, çok sessiz. Biz de vaktimizi hostelin balkonunda türlü biraları tadıp caddeden geçen tek tük insanları izleyerek geçiriyorduk.
Hualien her ne kadar küçük, sessiz sakin bir yer olsa da bisiklet sürmenin rahatlığı ve güzel doğası ile, bir gün gelip yaşarız belki, dediğimiz yerlerden biri oldu. Hualien’le birlikte Tayvan defterini kapattık. Tayvan’ı, insanlarını, doğasını, yemeklerini çok sevdik. Keşke 15 gün değil, daha uzun süre ayırsaymışız bu ülkeye…
Gülen