Neredeyse Tayland’a adım attığımız andan itibaren her yerde kuzey Tayland’ın çok güzel olduğu ile ilgili şeyler duyduk. Tayland’a Malezya ve Singapur’dan sonra ikinci gelişimizi kuzey Tayland’a ayırdık biz de. Chiang Mai’ye Gezgin Yogini ve Yoldaki Gökhan’la birlikte Loy Krathong festivali zamanında trenle gitme kararı almıştık daha önce. Tren öncesinde Bangkok’ta buluştuk. Sanki uzun süredir tanıdığımız arkadaşlarımız gibi oldular. Gezgin gezgini çekiyor herhalde.
Bangkok – Chiang Mai arasını yataklı trenle gitmek klasikleşmiş bir şey. Bir de üstüne Loy Krathong festivali eklenince bilet bulmak iyice zorlaştı. Burada da sağolsun Uzaktaki Dünya Mehmet Abi devreye girip biletlerimizi alıverdi. İnternetten alınca bilet başına 200thb fazla ödeniyor ve biletler internette tükenmiş görünüyordu.
Tren yolculuğumuz 14 saat sürdü. Üniversite zamanından kalma alışkanlıkla tren yolculuğu ne kadar uzun olsa da beni sıkmıyor. Çok keyifli bir 14 saat geçirdim. Yataklar da oldukça rahattı. Biz fanlı kısımdan aldık. Gündüz biraz sıcak olsa da gece fanla rahat rahat yatılıyor.
Chiang Mai’ye varınca Mueang Mueang Inn Hostel’e yerleştik. Hem hesaplı hem de çok temiz bir hosteldi. Kesinlikle tavsiye edebilirim. Festival zamanı olduğu için Couchsurfing’den kalacak yer bulamamıştık. Şansımıza vardığımız gün Sunday Market vardı. Kendimizi gece oraya attık. 40 kuruşa suşiler mi dersiniz, közlenmiş patatesler, mısırlar mı, yoksa lezzetli şişler mi.. Tam bir yemek cenneti. Kuzeye gelmemizle birlikte kızarmış böcekler de fotoğraf çektirmelik turistik obje olmaktan çıktı ve besin zincirinde yerini aldı. Benim pazardaki favorimse aşağıdaki resimler oldu. Evim olsa, ben de almak isterdim. Her şeyi bırakıp yola çıkmanın, bir sırt çantasıyla hayata devam etmenin böyle handikapları da oluyor tabi arada.
Gecenin sonunda yorgunluk atmak için birer ayak masajı yaptırıyoruz. Açık havada, mis gibi… Tayland’dan ayrılıp Malezya’da gezdiğimiz sürede Tayland’da mevsim değişmiş, yağışlı sezon bitmiş. Bir de kuzeye çıkmış olmamızla akşamları havada bir serinlik oluyor. Tam tatlı tatlı yaz akşamı havası.. Ama durun bir dakika Kasım ayınnın sonlarındayız :))) İşte bu da bir sırt çantasıyla hayata devam etmenin güzel yanı.. Kış görmeden hayata devam edebiliyorsunuz isterseniz…
Hava değişmiş desem de gündüzleri hala çok sıcak. Sıcak saatlerde dışarı çıkasımız gelmiyor pek. Gece Müge ve Noah’la buluşuyoruz. Olduk mu 6 kişi… Yemek yiyeceğimiz yere giderken Loy Krathong festivalinin yavaş yavaş başladığını görüyoruz. Kalabalık bir dansçı grubu ellerinde mumlarla dans ediyorlar. Bitiminde gidip onlarla fotoğraf çektiriyorum.
Yemekten sonra biraz da gece hayatına dalalım diyoruz. The North Gate diye bir mekana gidiyoruz. Bir önceki gece orada canlı müzik olduğunu görmüştük. Müzik her ne kadar mükemmel olmasa da keyifli bir gece geçiriyoruz.
Ve sonunda Loy Krathong başlıyor. Chiang Mai’de Yee Peng festivali ile birleşiyor. Yani her yerde fotoğraflarını görebileceğiniz binlerce dilek balonunun uçurulduğu festivalle…
Her ikisi de ay takviminin 12. ayındaki dolunayda kutlanıyor. Bu yüzden her sene tarihi değişiyor. Festival 3 gün sürüyor. 1. gün biraz daha açılış gibi. Resmi törenin ardından geçit töreni ve güzellik yarışması ile gece devam ediyor. Geçit töreni oldukça uzun sürüyor. Dev krathonglar (ışıklı sepetler) ve ellerinde küçük krathonglar taşıyan gençler geçiyor önümüzden. Yürüyüş bitince bir şekilde kendimizi bir kamyonetin arkasında buluyoruz 🙂 bir süre de bu şekilde ilerliyoruz… Bu arada şehre binlerce turistin akın ettiğini ve her yerin delice kalabalık olduğunu söylemekte de fayda var.
Festivalin 2. günü en önemli gün. Dilek balonları bu gün bırakılıyor. Bu arada festivalin anlamına bakarsak loy (loi) yüzmek anlamına geliyor. Krathong ne derseniz ışıklı sepet gibi bir anlamı var. Muz yaprakları kullanılarak hazırlanan minik sepetçikler de dev ışıklı fenerimsiler de bu festivalde yer alıyor. Genellikle muz ağacından hazırlanan yuvarlak tabanların muz yaprakları ve çiçekler kullanılarak hazırlanan krathonglar üstlerinde mum yakılarak gece nehire bırakılıyor. Bazıları çiçeklerin arasına para koyuyor nehir ruhlarına bağışlamak için. Bazılarıysa krathonglarını ekmeklerle hazırlıyor. Biz de hostelde kendi krathonglarımızı hazırlıyoruz hatta.
Gece yine Müge ve Noah bize katılıyorlar. Bu gece hem krathongların hem de dilek balonlarının gecesi. Önceki günden daha kalabalık, adım atmak bile güç. Şehrin her yerinde dilek balonları 21:00’den sonra atılacak uyarısı olmasına rağmen gece boyu gökyüzü samanyolu gibi.. Dilek balonları uçakların görüşünü etkiliyormuş. Bu yüzden kısıtlama getirmeye çalışıyorlar.
Önce krathonglarımızı suya bırakıyoruz. Nehre girmiş adamlar var. Onlara veriyorsunuz, onlar sizin için uygun bir yere bırakıyor krathongunuzu. Bir yandan da bazı insanlar krathongların içindeki paraları toplamaya çalışıyorlar, garip bir ortam. Krathongları suya bırakırken onlarla birlikte kızgınlık, nefret gibi duygularınızı da suya bıraktığınıza inanılıyor.
Sıra geliyor dilek balonlarını bırakmaya… Çok güzel çok…. Herkes çocuk gibi mutlu… Bazıları balonların üzerine dileklerini yazmış. Kıskanıyorum onları ama ne yazık ki kalemimiz yok yanımızda…
İşin bir de tapınak boyutu var tabi. Tüm tapınaklar gelin gibi süslenmiş. Renkli balonlarla pırıl pırıllar… Monklar tapınakların etrafında mumlar yakıyorlar. Normalde monklar sabahtan öğlene kadar bağış topluyor ve yemek yiyorlar. Loy Krathong onları gece bağış toplarken görebileceğiniz tek zaman.
Tapınakların birinin bahçesinde yemek pişiriliyor, dans ediliyor.
Festivalin ilk 2 gecesi bizi o kadar yoruyor ki 3. gece tekrar çıkmıyoruz. İyi ki zamanlamayı Loy Krathong’a göre ayarlamışız. “Once in a lifetime” diyebileceğimiz anlardan biri oluyor festival.
Gülen