VALPARAISO / ŞİLİ

Bir kez daha bütün çantalarımız aranarak Şili’ye giriyoruz, “caracoles” (salyangoz) denilen sınır ve dağ geçişinden yavaş yavaş And Dağları’nı iniyoruz. Her virajı numaralandırmışlar. Ben 23 numaralı virajı yakalayabiliyorum. 23’ten fazla da viraj olabilir. Valparaiso Şili’nin sahil şehirlerinden birisi. Asansörleriyle, resimli duvarlarıyla Şili’nin en turistik yerlerinden birisi.

İlk hostumuz Hernan. Valparaiso ’nun üniversite semtinde eski bir konakta oturuyor. Zaten kendisi de üniversitede hoca. Evi görünce çok seviniyoruz çünkü resimli duvarları ve eski yapısıyla tam bir Valparaiso evi. Hernan burada abisi ile kalıyor. Konakta 14-15 tane oda var. Bunların bir kısmını öğrencilere kiralamışlar, bir kısmında kendileri kalıyorlar. Biri de bizim oluyor.

Valparaiso ’da 15 tane eski asansör var. Şehir deniz kenarından itibaren hızla yükseliyor ve hemen hemen tüm yerleşim tepelerin üzerinde olduğu için yapılmış bu asansörler. Yaklaşık 100 yıl önce yapılmışlar. En eskisi 1883’te yapılmış. Çoğu hala ulaşım aracı gibi kullanılıyor. Değişik eğimlerde yapılmış bu asansörlerden aslında sadece bir tanesi (Cerro Polanco Asansörü) bildiğimiz gibi asansör, yani yere dik çıkıyor. Diğerleri füniküler.

Kaldığımız evin yakınında Denizcilik Müzesi ve hemen önünde de bu asansörlerden bir tanesi var. Bizim orada olduğumuz gün şansımıza tüm müzeler ücretsiz. Hemen Denizcilik Müzesi’ne kısa bir tur yapıyoruz. Çok açız. Asansörden indiğimiz gibi gördüğümüz ilk yere dalıyoruz. Sonra bu restoran sık sık uğradığımız yerlerden biri oluyor. 1000 Şili pesosuna (yaklaşık 3 TL) deniz mahsullü ve kalamarlı empanadalar yiyoruz. Şili’deki empanadalar baya büyük olduğu için 1-2 tanesiyle rahatlıkla doyabiliyoruz. Daha sonra aynı yerde günün menüsünden yiyoruz. Şili’de hemen hemen her restoranda günün menüsü var ve cidden çok ucuza iyi yemekler yemek mümkün olabiliyor.

Valparaiso ’nun merkezi görkemli binalarla dolu. Donanmanın merkezi ve meclis burada. Şehir son derece kontrast yapılardan oluşuyor. Bir yanda büyük ve görkemli iş merkezleri, bankalar, devlet binaları yükselirken diğer yanda tenekeden yapılma derme çatma evler görülüyor. Sokaklarda evsiz çok insan var. Bu durum Arjantin’in sterilliğinden sonra bize biraz rahatsızlık veriyor. Artık kendimizi çok güvende hissedemiyoruz.

valparaiso

Akşam Herhan bizi “El Rincon de las Guitarras” adlı bir sosyal kulübe götürüyor. Burası sadece Şilililer’in gittiği, hiç turist olmayan bir yer. Ufak bir evin cafe yapılmış hali. Canlı müzik var ve herkes “cueca” dansı yapıyor.

Buraya gelmemizin sebebi hem dans izlemek, eşlik etmek hem de “chorillana” yemek. Chorillana patates kızartması üzerine yumurtalı, soğanlı biftek ve sucuk karışımından oluşan bir yemek. Kalori bombası ama müthiş lezzetli. Tam bira yanına yemelik ama biz bira içmiyoruz.

chorillanas
chorillanas

Şili’ye özgü bir içki olan “terremoto” (deprem) içiyoruz. Beyaz şarap, rom ve ananaslı dondurma ile yapılıyor. İçki üstünde kocaman bir dondurmanın olduğu bir sürahiyle geliyor. Karıştırıp karıştırıp içiyoruz.

İlerleyen saatlerde bardan bana bir “pisco sour” shot’ı ısmarlıyorlar. Bayılıyorum. O kadar lezzetli ki. Aslında pisco Peru içkisi. Hatta Peru’da Pisco adında bir şehir bile var. Pisco sour da limon suyu, pisco ve şekerle yapılıyor. Orijinalinde içine çok az yumurta akı da konuyor. Peru’da bu içkiyi bulan adamdan pisco sour içmeye de gidiyoruz ama bu başka bir yazının konusu olacak. Ben bir pisco sour ısmarlıyorum. Hernan da gaza gelip bir şişe pisco ısmarlıyor. Kolayla karıştırıp içiyorlar. Votkadan daha ağır bir içki.

Bütün gece yiyip içip dans edenleri seyrediyoruz ve sıra bize geliyor. Israr ediyorlar, bizi dansa kaldırıyorlar. O kadar çok izlemişiz ki Murat da ben de güzelce dans ediyoruz fularlarımızı sallayarak.

Gecenin sonunda canlı müzik yapan grubun yerini gay bir şarkıcı alıyor. Pelerinini savura savura dans ediyor, seyircilere sataşıyor, herkesi güldürüyor. Sabah gün ağarmasına yakın eve dönüyoruz. Güney Amerika’ya geldiğimizden beri geçirdiğimiz en güzel geceyi yaşamış oluyoruz.

Sabahleyin gece gelmesini beklediğimiz CS üyesi Alman kızın sınır (caracoles) kardan kapandığı için gelemediğini öğreniyoruz. Bir gün önce biz geçerken günlük güneşlik olan sınır bir günde kapanmış. Bir kez daha şansımız yaver gitmiş anlaşılan.

Valparaiso Yemekleri

Valparaiso deniz kenarında olunca buranın Mercado’sunu da deniz ürünleri doldurmuş. Aslında asıl Mercado birkaç ay önceki Concepcion depreminde zarar görmüş, içi boşaltılmış. Etrafı güzel deniz ürünü restoranları ile ve sokak satıcıları ile dolu. Restoranlardan kalabalık bir tanesini seçip içeri giriyoruz. Ben “macha a la parmesana” (parmesan peyniri ile pişmiş macha midyesi-5200 Şili pesosu) ısmarlıyorum, Murat da “mariscal cocida” (her türlü deniz kabuklusunun olduğu karışık deniz mahsülü yemeği – 3200 Şili pesosu). Şili’de her yemekten önce hemen domatesli soğanlı ezme kıvamında bir sos getiriyorlar. Sosa koydukları maydonoz benzeri bir ot yüzünden bir türlü yiyemiyoruz bu sosu. Yemeklerimiz ise mükemmel çıkıyor..

macha a la parmesana
macha a la parmesana
mariscal cocida
mariscal cocida

Daha sonra başka bir yerde “paila marina” (2800 Şili pesosu) deniyoruz. Bu da bir çeşit karışık deniz ürünleri yemeği. İçinden bir de kocaman midye çıkıyor.

paila marina
paila marina

Sokakta gezerken meydanlarda briç oynayan amcalar görüyoruz.

Tekne Turu

Limanda gezerken 1500 Şili pesosuna tekne turu görüyoruz. Nedir diye merak ederken atlayıveriyoruz. Tekne limandan açılıyor, bir sürü pelikanın arasından geçiyoruz, deniz içindeki bir tersanenin yanından geçiyoruz, askeri gemiler görüyoruz, biz gezerken limana bir denizaltı yaklaşıyor. Bir de süprizle karşılaşıyoruz, limanın hemen yakınında deniz aslanları var!! Biz onları görebilmek için Cabo Polonio’dan çöller aşıp Puerto Madryn’de araba kiralarken onlar bizi Valparaiso ’da limanda bekliyorlarmış meğer. Yine tembel tembel yatıyorlar..

Bisikletle Dünyayı Gezen Furtemba Sherpa

Limandan dönerken yolda bir bisikletli görüyoruz, bisikletinin römorku dünya bayrakları ile dolu. Hemen yanına gidip konuşuyoruz. Adı Furtemba Sherpa. Nepal’den yola çıkmış. Birkaç yıldır bisikletle geziyor. Gezdiği yerlerde vali ve askeriyeden insanlarla buluşuyor hep. Türkiye’ye gelecek misin, diye soruyoruz. 2013’te geleceğini söylüyor. 🙂 Daha sonra kendisini facebook’tan takip ediyoruz. Deli dağları, caracoles sınırlarını hep bisikletiyle aşmış meğer. Ben bunları yazarken o da gezmeye devam ediyor. En son Ekvador’daydı..

furtemba sherpa

Hernan’da 3 gece kalırız diye konuştuğumuz için hostumuzu değiştiriyoruz. Şehrin diğer ucunda Josue’nin evinde kalacağız. Josue eşi Miriam ve iki çocuğu ile birlikte yaşıyor. Çocuklardan biri ilkokula gidiyor, diğeri sadece 4 yaşında. Onların odası bizim oluyor. Gezi başından beri kaldığımız en renkli oda burası. Her yer oyuncak dolu 🙂

Valparaiso Açık Hava Müzesi

Josue ve Miriam ile birlikte şehrin açıkhava müzesi olarak geçen kısmını geziyoruz. Burada hemen hemen tüm evlerin duvarları resimlerle dolu. Bakım yapılmadığı için resimlerin çoğu dökülmeye başlamış ama yine de rengarenk ve çok güzeller. Dar ve merdivenli, bol yokuşlu, resimli sokaklar… Bu sokakların ilerisinde, bir yokuşun en dik yerinde ünlü şair Pablo Neruda’nın evi La Sebastiana var. Sonraki günlerden birinde Murat bahçede keyif yaparken ben evi geziyorum. Aslında müzenin “Pablo Neruda burada kahve içerdi, şurada banyo yapardı”dan çok öte bir yanı yok yalnız beni etkileyen Pablo Neruda’nın hayata bağlılığı, keyfine ve estetiğe düşkünlüğü ile yaratıcılığı oldu. Şili’de sadece 3 düz renk banyo seramiğinin satıldığı dönemde herkes banyosunu sıkıcı bir şekilde döşerken Pablo Neruda 3 renkten de biraz alıp bunları birleştirince hoş bir banyo çıkmış ortaya. Minik ayrıntılarla hayatı çok keyifli bir hale getirmiş. Evin manzarası bütün Valparaiso’ya hakim. Dünyanın her yerinden gelen türlü eşyalar var etrafta. Nazım Hikmet’in yakın arkadaşlarından biri olan Pablo Neruda’ya içten bir selam verip buradan da ayrılıyoruz.

valparaiso duvar resmi

Yolda Miriam Türkiye ile ilgili sorular soruyor. Benim Türkiye’de nasıl giyindiğimi soruyor. Genel kanı başımızın örtülü olduğu şeklinde. Düğünlerin nasıl olduğunu merak ediyorlar bir de genelde. Biz de eğer bilgisayar başındaysak hemen Youtube’dan videolar gösteriyoruz. Eve döndüğümüzde Türkiye ile ilgili sunumlar ve eski fotoğraflarımızdan örnekler gösteriyoruz. Memleketten çok çok uzaklarda tanıtım yapıyoruz sık sık. Sayemizde gelecek gezi planlarına Türkiye’yi katan pek çok insan olacağından eminiz.. 🙂

Valparaiso Yemeklerinden Devam

Valparaiso ’da sokak yemeği olarak çöp şiş ve “sopaipillas” satılıyor. Sopaipillas kabak aromalı kızarmış hamur. Kabaktan biraz çaldıkları için pek bir tadı olmuyor, yine de acil açlık durumları için denenebilir..

Sonraki gün Josue’nin tavsiyesi üzerine “chorillanas”ı bulan adamın yerine yemeğe gidiyoruz, mekanın adı “J Cruz M Museum Casino Social”. İçerisi çok salaş, masaların üzerindeki muşambalarda gelen kişilerin yazıları var, duvarlarda ise yemeğe gelenlerin fotoğrafları ve milyon tane ıvır zıvır var. Deli mekanı bir yer olmuş burası. Yemeği minimum iki kişilik getiriyorlar. Bu yemek denizciler için yapılıyor ilk. Onlara çok enerji verecek ucuz ve pratik bir yemek düşünüyorlar ve bu patates, et, yumuta, soğanla dolu yemek ortaya çıkıyor.

Vina del Mar

Son günümüzde Josue ve bütün aileyle birlikte Vina del Mar’a gidiyoruz. Burası Valparaiso ’dan yaklaşık 10 km uzakta başka bir şehir. İki şehir arasında minibüsle gidip gelinebiliyor ama iki şehrin görüntüsü arasında dev bir uçurum var. Valparaiso renkli ama eski, biraz yıkık dökük, çokça kalabalık bir yerken Vina del Mar’da deniz kenarında kumsaldan yükselen güzel apartmanlar, güzel şehir düzenlemesi, sıra sıra palmiyeler göze çarpıyor. Vina del Mar’ı Karşıyaka’ya benzetiyoruz. Valparaiso da İzmir oluyor bu durumda. Vina del Mar’a giden yol üzerinde Paskalya Adası’ndaki “moi heykelleri”nin birini görebilmek mümkün. Ada’dan buraya taşınmış. Yalnız heykelin sadece başı var. Ada’dakiler kadar büyük değil. Paskalya Adası gitmek istediğimiz ama maliyetini düşününce vazgeçtiğimiz yerlerden birisi. Heykellerden birini görmüş olmak bile bizi sevindiriyor.

Pablo Neruda Valparaiso için “ Bu şehrin bütün merdivenlerini dolaşırsanız dünyayı gezmiş olursunuz.” demiş. Bizse Valparaiso ile yetinmeyip akşam 1,5-2 saatlik bir yolculuktan sonra Şili’nin başkenti Santiago’ya varıyoruz.

Gülen & Murat

15.08.2010

“VALPARAISO / ŞİLİ” üzerine bir yorum

YORUMUNUZU BİZLE PAYLAŞMAK İSTER MİSİNİZ?