SAN JUAN / ARJANTİN

 

San Juan ’da kalacağımız eve giderken içimden keşke birkaç aylık siyah bir yavru köpekleri olsa diye geçiriyorum. Eve giriyoruz, içeride bir minik. Simon. 2 aylık siyah yavru labrador!!! İçime doğmuş resmen.

Ev sahiplerimiz Ana ve Carmelo. Bizim gibi gezmeyi seven insanlar. Çok güler yüzlüler, hemen ısınıyoruz onlara. Evde Simon, Fidel (2 yaşında kızıl renkli köpek) ve Telma (15 yaşında bir köpek, yürüyüşü falan iyice yavaşlamış artık) ile yaşıyorlar. Fidel ve Telma bahçede, Simon içeride.

San Juan ’a geliş sebebimiz kuzeyindeki Ischigualasto ve Talampaya Milli Parkları’nı gezmek ama tur şirketleri parkların sadece birine gidebilmek için kişi başı 350 Arjantin Pesosu = 140 TL istiyor. Biz de bu hayalden vazgeçiyoruz. Sadece bir park için harcayacağımız para ile Arjantin’de uzun süre gezebileceğimizi biliyoruz. Parklar dışında aslında şehirde yapacak pek bir şey yok ama biz yine de bu şehirde 2 haftaya yakın süre geçiriyoruz.

Ana ve Carmelo’ya gezmekten biraz yorulduğumuzu, bir yandan da blog vs gibi işlerimiz için biraz duraklamamız gerektiğini söylüyoruz. Onların evinde bu süreyi geçirmek istediğimizi söylüyoruz. Kabul ediyorlar. Gezmeye ara verdiğimiz, kendimizi toparladığımız bir tatil oluyor burası. Günlerimiz evde Simon’la oynayarak, Simon’u uyutarak, marketten alışveriş yapıp yemek pişirerek geçiyor genelde.

Simon’la bahçe keyfi…

Ev sahiplerimizin tavsiyesi üzerine yakındaki bir baraja gitmek üzere otobüse biniyoruz. Evden 15-20 dk uzaklaştıktan sonra Murat kapıyı aralık bıraktığını ve oradan Simon’un dışarı kaçtığını hatırlıyor ve otobüsten inip eve gidiyoruz. Yaklaşık 1-1,5 saat hızlı hızlı yürüyoruz eve. Simon’u içeri almışlar bile 🙂 hiç sorun yokmuş. Baraja giden otobüsler de çok seyrek olduğu için tekrar denemiyoruz.

Ertesi gün başarı ile gidiyoruz baraja. Baraj kapaklarının yanında bir büfe var. Başka da birşey yok aslında. Büfenin arkasındaki dağa tırmanıyoruz. Buradaki ana aktivite de o aslında.  Dağın tepesine hemen dev bir haç koymuşlar. Güney Amerika’da o kadar çok haç gördük ki dağların tepesinde. Bir de ölümlü kaza olan yerlere koyuyorlar haç. Normalde burada yamaç paraşütü de yapılıyormuş. Onlarca bisikletli görüyoruz barajın etrafında. Bu kıtada bisiklet yaygın bir spor zaten. Başka yerlerde de sık sık karşılaşıyoruz.

san juan

San Juan ’da Güney Amerika’daki ilk depremimizi de yaşıyoruz. 4-5 saniye sallanıyoruz, bitiyor. Şehir deprem kuşağında yer alıyor. 1944’te çok büyük bir deprem olmuş ve bütün şehir yıkılmış. Bu yüzden şimdi hemen hemen bütün evleri tek katlı yapmışlar. Fazla risk kalmamış. Az insan yaşamasının da avantajı var tabi.

Burada bir de bize garip gelen bir coğrafi durum var. Dağlar yüzünden rüzgar sıcak esiyor. Dışarıda fırtına çıktığı bir gün kalın kalın giyinip dışarı çıkıyoruz, terleyip dönüyoruz. Hava o kadar ısınmış ki rüzgardan, hafif şiddetli saç kurutma makinası gibi.

Biz buradayken Dünya Kupası başlıyor. Gezinin başında Dünya Kupası’nın açılışını Güney Amerika’da izleyebilsek keşke derken finalini bile bu kıtada izliyoruz. 🙂 Dünya Kupası heyecanı tüm şehre yayılmış. Tüm dükkanlar mavi-beyaz. Her yerde vuvuzelalar, mavi-beyaz bonus kafalar, bayraklar, formalar satılıyor. Meydana dev ekran kurulmuş. Herkesin en büyük umudu Messi Messi Messi’de.

San Juan’da Dünya Kupası

İlk maç için planlar yapılmış. Ana’nın ailesinin evinde arkadaşları ile birlikte maçı izliyoruz, ardından asado yapıyoruz. Neyse ki Arjantin maçı kazanıyor da asado keyif içinde geçiyor. Kocaman bir masa hazırlamışlar, kilolarca et, salatalar, şaraplar… Ana’nın ailesi İngilizce bilmese de İspanyolca konuşarak iyi anlaşıyoruz. Evde de çoğu zaman İspanyolca iletişim kurmaya çalışıyoruz. Bu sayede İspanyolcamızı daha da ilerletebiliyoruz.

Son gün yardım için yapılan kermes benzeri bir toplantıya gidiyoruz. Ana’nın annesi organizatörlerden biri. Önce 3 gitaristten oluşan bir grup Arjantin şarkıları söylüyor. Sonra da bir rock grubu çıkıyor. Kermese bol bol pizza ve empanada alarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz.

Sonraki durak için çok kararsızız. Tucuman ya da Cordoba’ya gideceğiz. Ana’nın tavsiyesi üzerine oyumuzu Cordoba’dan yana kullanıyoruz.

Evden ayrılmadan önce Ana ve Carmelo ile fotoğraf çektiriyoruz. Tabi ki Simon da fotoğrafta yer alıyor ama pek belli olmuyor simsiyah olduğu için (Gülen ve Carmelo’nun arasındaki siyah alanda kamufle).

Ana ve Carmelo bizi otobüse bırakırken şehrin hiç görmediğimiz yerlerinden geçiyoruz. Şehre sadece birkaç kere yemek yemek için indiğimizi fark ediyoruz. Yine de bol Simon’lu geçirdiğimiz günlerden çok memnunuz. Zaten buradan sonra bizi yoğun bir tempo bekliyor….

 

Gülen & Murat

16.08.2010

YORUMUNUZU BİZLE PAYLAŞMAK İSTER MİSİNİZ?