BUENOS AIRES / ARJANTİN

28.03.2010 – Pazar

Şehre girdiğimiz ilk dakikada anlıyoruz ki Buenos Aires gerçekten yaşıyor!!! Feribotun yanaştığı liman ve kalacağımız ev çok yakın olduğu için yürüyerek gidiyoruz. Normalde yarım saat gibi kısa sürede yürünecek yol yaklaşık 2 saat sürüyor çünkü her noktada dikkatimizi çeken bir şeyle karşılaşıyoruz.

Pazar günü olduğu için sokaklar satıcılarla dolu. Kalacağımız yer San Telmo. Buenos Aires ‘in, tangonun, davulların merkezi. Uruguay’da gördüğümüz davullarla karşılaşıyoruz yine. Bu sefer çok daha kalabalıklar ve grubun başında dev bir bayrakla şov yapan biri daha var. Bir süre onlarla takılıp başka bir sokağa geçiyoruz. Bu sefer başka bir davul grubuyla daha karşılaşıyoruz. Sokakların hepsinden çıkıyorlar bir bir. Sırtçantalarımız iyice ağır gelmeye başlayınca eve gidiyoruz.

Burada Samantha ve Miguel ile kalacağız. Miguel esmer olduğu için herkes ona El Turco diyormuş 🙂 Güney Amerika’da Arap asıllı herkese Turco diyorlar. Vakti zamanında Araplar Osmanlı pasaportu ile geldiği için böyleymiş. Evde kısa süre kaldıktan sonra Plaza Dorrego’ya tango izlemeye gidiyoruz. Her Pazar bu meydanda tango gecesi yapılıyormuş. Ayakkabısını alan buraya gelmiş. Tango yapan elliye yakın çift var. Bir süre sonra dans edenler açılıyor ve profesyonel dansçılar çıkıyor. İlk defa bu kadar güzel ve hareketli bir tango izliyoruz ve büyüleniyoruz.

Ayrıca bu ülkedeki kadınların güzelliğine hayran kalıyoruz. Çoğu çok zarif ve çok güzel giyinmiş. Brezilya’dakilerin şehir efsanesi olduğunu anlıyoruz.

Yiyecek birşeyler alıyoruz. Murat chorizos (ekmek arası kocaman baharatlı sucuk) deniyor ben de pizza. Hayatımda yediğim en güzel pizza. Yiyecekler çok ucuz. Gözümüz dönüyor ama daha fazla yemek için sabahı bekliyoruz.  🙂

Samantha güneş yanıklarımı görünce evlerindeki aloe vera bitkisinden bir parça kesiyor ve bitkiden çıkan jeli gece bacaklarıma sürmemi söylüyor. Sabah kalktığımda bacaklarımın acısı tamamen geçiyor. İlk defa bu kadar çabuk bir çözüm bulmuş oluyorum yanıklarıma.

29.03.2010 – Pazartesi

Samantha ve Miguel’in evi o kadar huzurlu ve sakin ki evden çıkmak gelmiyor içimizden. Yine de biraz oyalandıktan sonra kocaman bir pizza yiyor ve Plaza de Mayo’ya gidiyoruz. Burası şehrin ana meydanlarından biri. Meydanda yatıp keyif yapan birsürü insan var.

Evita filminden hatırladığımız, Eva Peron’un balkonundan konuşma yaptığı Casa Rosada (Pembe Ev) da burada. Arjantin Devlet Başkanı’nın ofisi bu binada ve bu ofis şehrin ana yollarının sıfır noktası olarak kabul ediliyor.

Plaza de Mayo politik gösterilere de evsahipliği yapan bir yer. Eva Peron zamanında bu meydan limandaki gemiler tarafından bombalanmış ve çok sayıda insan ölmüş. Şimdi bile Arjantin’deki askeri cunta sırasında kaçırılan, katledilen onbinlerce kişinin anneleri veya onları destekleyenler burada buluşuyor. Hatta meydanda annelerin simgesi başörtü resimleri var.

Plaza de Majo’nun sağ tarafında Catedral Metropolinata var. General San Martin’in mozolesi burada.

Akşam Konex diye bir mekanda davul/perküsyon konseri var. Ona gidiyoruz. Binlerce insan var içeride ve yarısından çoğu turist. Uruguay’dan tanıdık yüzler bile görüyoruz 🙂

Önce asıl grubun öğrencileri çıkıyor. Emprovize perküsyon şovu yapıyorlar. Sonra ana grup geliyor. La Bomba de Tiempo. Bir süre sonra sonra onlar da konuk bir grup daha çağırıyorlar. 2 tane de dansçı geliyor. Oldukça hareketli dans ediyorlar. Ben bir tanesinin hareketlerini bizim ucuz dansözlere benzetiyorum 🙂

Konser çıkışında kapının önü pizza, sandviç, brownie (daha doğrusu brownie adı altında space cake) satanlar, parti reklamı dağıtanlarla doluyor. Buenos Aires ‘te gece hayatı gece 02:00 gibi başladığı için konser çıkışı partilerin kalabalık olacağını düşünüyoruz.

30.03.2010 – Salı

Plaza de Mayo’dan Obelisco’e doğru yürüyoruz. Burada Av. de Mayo üzerinde Buenos Aires ’in en eski kafesi Cafe Tortoni var. İçeriye girmek için sıra bekliyoruz. İçerisi tablolar ve eski fotoğraflarla dolu. Kollarında beyaz örtüler taşıyan garsonlar servis yapıyor hala. Her gece de kafenin iki salonunda tango gösterileri yapılıyor. Kafede Buenos Aires ’in metrosunun yapıldığı günlerden fotoğraflar bile var. İlk iki durağı birbirine bağlayan hat Cafe Tortoni’nin altından geçiyor.

Av. De Mayo’da ilerlemeye devam ediyoruz. Kalabalık bir gösteri grubu ile karşılaşıyoruz. Binlerce insan yürüyüş yapıyor. Önlerinden bir kamyon gidiyor ve kamyondakiler şarkı söylüyorlar. Her yer şarkılarla inliyor. Ortamda bir tane bile polis yok. Her şey çok düzenli ilerliyor. Congresso’ya kadar onlarla birlikte yürüyoruz. Congresso’da (Kongre) toplanıyorlar. Zaten haftada birkaç kere burada gösteri yapılırmış. Herkes duruma çok alışkın.

Yeni hostumuza taşınmak için eve dönüyoruz. Yeni hostumuz Jose. Almagro’da yaşıyor. Samantha ve Miguel gibi o da futbol ve tango sevmiyor!!!

Gece Lavalle caddesinde yürüyüşe çıkıyoruz. Burası onlarca hediyelik eşya satan dükkan ve sokak satıcılarıyla dolu turistik bir yer. Heryerde parrillada yapan lokantalar var. Yürürken broşürlerini tutuşturuyorlar elimize. Turist olan yerde tabi ki tango da var. İsterseniz dansçı kız veya erkeklerle fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Karşılaştığımız tüm Arjantinliler tangonun günlük hayatın bir parçası olmadığını, sadece turistik bir olay olduğunu söylüyorlar.

Buenos Aires ’te hiçbir güvenlik sorunu hissetmeden rahatça gezebiliyoruz. Her yer turist kaynıyor zaten. İnsanlar sıcak.

Burada bir de caddelere hayran kalıyoruz. O kadar genişler ki. Örneğin Obelisco’nun üzerinde bulunduğu Av. De 9 Julio’da 3+7+7+3 şeklinde bölünmüş 10 gidiş 10 geliş şeridi var. Dünyanın en geniş caddesi olduğunu söylüyorlar. Trafik oldukça yoğun ama düzenli akıyor. Sokaklar günün ve gecenin her saati kalabalık. Zaten 40 milyonluk Arjantin nüfusunun 11 milyonu burada yaşıyor.

31.03.2010 – Çarşamba

Bugün Jose sabah erkenden işe gideceği için biz de onunla çıkıyoruz. İlk durağımız en zengin semtlerden biri olan Puerto Madero. Burası limanın bir parçasıymış eskiden. Sonradan buradaki depolar restore edilmiş ve lokanta haline getirilmiş. Bir de yeni yapılan gökdelenler eklenince yepyeni bir yer ortaya çıkmış. Binaları ve kafeleri çok beğeniyoruz. Bu semte köprülerden geçerek giriliyor. Köprülerin üzerine dekor olarak dev vinçler bırakmışlar.

Yolda ellerinde 6-7 köpekle gezen insanlar görüyoruz. Meğer bunlar köpek gezdiricileriymiş. Gezdirilebilecek maksimum köpek sayısı yasa ile yedi tane olarak belirlenmiş. Yine de bu duruma sadece şehir merkezindekiler uyuyorlarmış. Zaten daha sonra başka yerlerde 10 taneye yakın köpekle gezenleri görüyoruz.

Tango anıtı da Purerto Madero’da yer alıyor.

İnternet işlerimizi haletmek için Galeria Pasifico’ya gidiyoruz. Burası bir alışveriş merkezi ve tabi ki wireless bağlantı var. 🙂 Alışveriş merkezi oldukça görkemli, tarihi bir binada. Hatta buraya rehberli turlar bile var!!

İşlerimizi bitirince Plaza San Martin’e gidiyoruz. 1800’lü yıllarda burası boğa güreşi alanıymış fakat 1819’da boğa güreşi yasaklanmış. Burada büyük bir San Martin heykeli var. Heykelin yanından geçerken biri geliyor ve bizle muhabbet ediyor. Oooo Fenerbahçe, Galatasaray diye keyifli keyifli konuşuyor. Sonra Sağlık Bakanlığı için yardım (!) istiyor. Biz para vermeyince Ermeni soykırımı ile ilgili İspanyolca laflar söylemeye başlıyor!! Aldırmayıp, keyfimizi kaçırmayıp dolaşmaya devam ediyoruz.

Daha sonra sırasıyla Teatro Cervantes ve Teatro Colon’u görüyoruz. Teatro Cervantes çok görkemli görünüyor ama gezmek için içeri girmemize izin vermiyorlar.

Jose’nin eve varışına göre biz de eve gidiyoruz. Eve en eski metro hattı Linea A ile gidiliyor. Bu hat güney yarımküredeki ve Güney Amerika’daki en eski metro hattı. Buradaki metroda hala eski tren kullanılıyor. Bizim Taksim’deki tarihi tramvay gibi bu tren de ahşap ve camları açılıyor. Trenin en önüne oturuyoruz ve yolun videosunu kaydediyoruz.

01.04.2010 – Perşembe

Bugün Paskalya tatili başladığı için Jose ile birlikte geziyoruz. İlk olarak en eski metro durağı Peru’ya gidiyoruz. Burada metronun yapılışı ile ilgili fotoğraflar sergileniyor.

buenos aires metrosu

Recoleta’ya giderek devam ediyoruz. Burası da tam bir turist cenneti. Paskalya’nın da etkisiyle her yer turist kaynıyor. Havanın güzelliğini fırsat bilen herkes bikinisini giyip parklara güneşlenmeye gelmiş. Hatta gezdiğimiz heykellerden birinin üzerinde bile bir kız güneşleniyor!!

Floralis Generica’ya gidiyoruz. Bu metalden yapılmış dev bir çiçek heykeli. Mekanizması sayesinde sabah 7:30’da çiçek açılıyor, akşam 8:30’da çiçek kapanıyor. Murat’ın şimdiye kadar gördüğü heykellerin arasında en beğendiği bu oluyor.

buenos aires

Recoleta’ya gelmişken mezarlığı gezmeden olmaz diyerek içeri giriyoruz. Burası Arjantin için ünlüler mezarlığı. Eva Peron da burada yatıyor. Her mezar için görkemli yapılar yapmışlar. Eva Peron’unki diğerlerinin yanında çok sıradan kalıyor.

Recoleta’da herşey diğer semtlere göre pahalı. Dondurma bile. Arjantin’de dondurmalar çok güzel ve ucuz. Hemen hemen her gün dondurma yiyorum. Küçük külahla almaktansa ¼ kilo almak daha hesaplı olduğu için her gün çeyrek kilo dondurma yemiş oluyoruz. 🙂

Recoleta’dan yürüyerek Palermo’ya doğru gidiyoruz. Bu arada Museo Nacional de Bellas Artes (Güzel Sanatlar Müzesi) ve Museo de Arte Popular Jose Hernandez’i (Popüler Sanatlar Müzesi) geziyoruz. Güzel Sanatlar Müzesi’nin giriş katında Avrupa eserleri sergileniyor. Üst katta da Arjantin’e ait eserler. Özellikle Arjantin kısmını çok beğeniyoruz. Diğer müzeyi gezmemiz ise sadece 5 dk sürüyor çünkü ilgi çekici hiçbir şey bulamıyoruz.

Palermo’ya dev bir park alanı yapmışlar. Japon Bahçesi, Gül Bahçesi gibi özel kısımlar da var, çoluk çocuk herkesin paten kaydığı, bisiklet sürdüğü piknik alanı modundaki yerler de var. Sadece bir kısmını gezebiliyoruz. İnsanlar spora oldukça düşkün. Yüzlerce insan ya koşuyor ya bisiklet sürüyor ya da paten kayıyor. O kadar et yemelerine rağmen nasıl incecik kalabildiklerini böylece anlıyoruz. Dünya üzerinde kişi başı et tüketiminin en yüksek olduğu yer Arjantin’miş. İnternetten öğrendiğimiz kadarıyla bir yılda kişi başı tüketilen et miktarı 70 kg!! Türkiye’de ise bu rakam 10 kg. Biz de geldiğimizden beri açığı kapatmaya çalışıyoruz 😀

buenos aires

Bugün bitmek bilmiyor. Eve dönüp üstümüzü değiştiriyoruz ve gece dışarı çıkıyoruz. Önce birkaç tane empanada yiyoruz. Empanada poğaça gibi bir şey. İçinde kıyma, peynir, tavuk vs. ne isterseniz olabiliyor ve her yerde çok lezzetli yapılıyor. Diskoların önleri yüzlerce insanla dolu. İçeri giriş için sıra bekliyorlar. Çoğunun yaşı 18’in altında. O kadar kalabalığı görünce diskolardan uzaklaşıp bir Küba barına gidiyoruz. Biraz oturduktan sonra elimize bira alıp sokakta takılmaya karar veriyoruz. Bira almak için kiosklardan birine giriyoruz. Kioskun arka tarafı bar gibi. Enteresan bir müzik geliyor ve kocaman adamlar çiftetelli misali komik komik dansediyorlar. Bir süre onları izliyoruz. Bu yeni moda olan bir müzik ve dansmış. Adına “Cumbia” deniyor.

Biralarımızı alıp sokakta takılıyoruz. Gece 03:00 gibi eve dönmeye karar veriyoruz. Diskoların önü hala dolu, insanlar hala azimle içeri girmeyi bekliyor!

Eve giderken bir de Pelvis diye bir bara uğruyoruz. Burada tanga giymiş kızlar servis yapıyor. Bunun dışında çok normal bir yer 🙂

02.04.2010 – Cuma

Bugün Jose’nin evinden ayrılıyoruz. Ramos Meija adlı bir semtte Estefania’nın evinde kalacağız. Estefania ailesi ile kalıyor. 2 kardeşi var bir de kör bir köpeği. İlk misafirleri bizleriz. Bu yüzden evde bir heyecan hakim. Akşam Estefania’nın arkadaşları da geliyor ve evde çılgınca pizza yiyoruz. Pizzalar bitmek bilmiyor. Arkadaşlarından biri 3-4 kere Patagonya turu yapmış, avucunun içi gibi biliyor ama fazla İngilizce konuşamadığı için pek bilgi alamıyoruz.

Buenos Aires ‘te Arjantin Barbeküsü

03.04.2010 – Cumartesi

Arjantin’de “Parillada” ve “Asado” adı altında iki çeşit barbekü yapılıyor. Haftasonları tüm şehrin mangal kokmasının sebebi bu. Daha önce denemediğimiz için Estefania’nın ailesi bize asado yapmaya karar veriyor. Parillada ve asadonun farkı parillada’da her türlü etin bulunması. Böbrek, bağırsak, et, sosis… Ne ararsanız var. Asado’da ise sadece et, tavuk ve sosis (chorizos) oluyor. Aslında bir de barbekü için kullanılan malzemeye göre de isim değişiyor. Asado aslında dik duran asador adlı demire takılarak yapılıyor. Parillada da parilla adlı mangal tezgahında yapılıyor ama evlerde sadece parilla kullanıldığı için insanlar iki yemeği içeriğine göre adlandırıyor.

Bizim yediğimiz parilla’da yapılmış asado. Kırmızı et, chorizos ve morcilla (kan sucuğu veya siyah puding de deniyor) var. Morcilla haricindekilerin hepsini beğeniyoruz fakat morcilla yemek bizim için çok cesaret gerektiriyor. Sadece tadına bakmakla yetiniyoruz.

parilla

Etin yanına yeşil salata ve yumurtalı patates salatası yiyoruz. Burada herşeyin içine yumurta koyuyorlar. Marketlerdeki sandviçlerin bile çoğunda haşlanmış yumurta var. İlkokuldan kalma kokular aklıma geldikçe yumurtalı sandviç yiyemiyorum. Murat ise keyifle tüketiyor 🙂

Yemekten sonra La Boca’daki (Boca Juniors’un mahallesi) Caminito’ya götürüyorlar bizi. La Boca çok da güvenli olmadığı için Estefania’nın anne ve babası arabada bekliyorlar, biz de geziyoruz. Caminito tam bir turist mekanı. Tüm restoranlarda tango şovu yapılıyor, isterseniz tangocularla fotoğraf çektirebiliyorsunuz, her yer rengarenk boyanmış. Bazı evlerin balkonlarından Eva, Maradona, Carlos Gardel heykelleri sarkıyor. İsterseniz Maradona (!) ile fotoğraf da çektirebiliyorsunuz. Maradona’ya çok çok benzeyen biri var burada. Hatta gerçek Maradona ile çekilmiş fotoğraflarına bakınca hangisinin gerçek olduğunu anlayamıyorsunuz.

Biz de fotoğraf makinalarımıza yüklenip bol bol fotoğraf çekiyoruz, tango izliyoruz, tezgahlarda dolanıyoruz ve arabaya dönüyoruz.

la boca

Estefania’nın ailesi bizi Estefania’nın sevgilisi Eric’in evine bırakıyor. Eric de annesi ve köpeği Apu ile yaşıyor. Zaten Arjantin’de köpek olmayan ev neredeyse yok. Apu çok komik bir köpek. Deniz aslanı gibi ses çıkartıyor ve çok sevimli, biraz da yaşlı.

Eric üniversite öğrencisi, aynı zamanda değişik ülkelerden plak alıp satarak para kazanıyor. Elinde çok ender bulunan underground plaklar var ve bunları çok iyi fiyatlara satabiliyor. Genelde Heavy Metal gruplarının plakları. Türkiye’den Pentagram ve Hazy Hill’i dinlediğini söylüyor. Biz de ona Pentagram’ın onda olmayan albümlerinden şarkılar dinletiyoruz.

Gece için Estefania’nın bir arkadaşının evindeki doğumgünü partisine davetliyiz. 20 kadar insan gelmiş. Pizza ve empanada ikram ediyorlar. Dikkatimizi çeken bir şey var ki, insanlar sadece yemek yiyip yanındaki kişiyle konuşuyor. Ortak bir paydada buluşamamışlar sanki.. Bizimse keyfimiz yerinde, ev sahiplerimizle sohbet edip pizzalardan tadıyoruz. 🙂 Zaten Arjantin’e geldiğimizden beri o kadar çok pizza yiyoruz ki.. Pizzalar hem çok çok güzel hem de çok ucuz…

04.04.2010 – Pazar

Dünyanın efsane takım ve tribünlerinden Boca Juniors maçına gidiyoruz… Boca maçının yazısına burdan ulaşabilirsiniz.

05.04.2010 – Pazartesi

Günümüz sakin geçiyor. Evde internetteki işlerimizi hallediyoruz. Arada Eric’in annesi geliyor. Bize yumurtalı makarna yapıyor.

Buenos Aires ‘te çoğu öğrenci hem çalışıyor hem de okuyor. Estefania sabah işe sonra okula gidiyor. Eve geldiğinde birlikte davul çalıyoruz. Daha doğrusu Estefania bize birkaç ritm gösteriyor, biz de çalmaya çalışıyoruz. Kısa sürede başarıya ulaşıyorum 🙂

Gece Apu’yu dışarı çıkartıyoruz. İlk defa köpek gezdirmiş oluyorum. 🙂

06.04.2010 – Salı

3 gece Eric’de kaldıktan sonra evimizi değiştirmenin vakti geliyor. Buenos Aires ’teki 4. Evimiz. Paskalya haftasına denk geldiğimiz için hem çok turist var hem de Artjantinliler tatilde. Bu yüzden biz de sürekli ev değiştiriyoruz.

Bu sefer Villa Ortuzar adlı bir semtteyiz. Edgar ve ailesi ile kalıyoruz. Edgar mühendislik öğrencisi. Eve gittiğimizde babası tarafından çok sıcak bir şekilde karşılanıyoruz. Babası tam bir jeopolitika hastası. Bize Türkiye’nin siyasi durumu ile ilgili bir sürü soru soruyor. Türk olduğumuz için ve aklındaki soruları cevaplayabileceğimiz için çok mutlu. 🙂 Annesi İngilizce bilmediği için pek konuşamıyoruz, hatta pek gördüğümüz de söylenemez çünkü beş köpeği ile birlikte kendi odasında oturuyor.

Edgar bizimle kısa bir tanıtım gezisi yapıyor. Önce evin yakınında bir sandviççiye gidiyoruz. 50 kadar sandviçe yaklaşık 30 Arjantin pesosu (bir Arjantin pesosu yaklaşık 0,40 TL ediyor ve A$ ile gösteriliyor) ödüyoruz!! Sandviçler taze taze hazırlanıyor. Bir parka gidip onları yiyoruz.

Çevrede gezmeye devam ediyoruz. Edgar’ın evinin hemen yakınında Belgrano R. adlı bir semt başlıyor. Burası da gelir seviyesinin çok yüksek olduğu bir semt. Zaten evlerin güzelliğinden hemen anlaşılıyor. Hemen hemen bütün konsolosluklar da burada.

Akşam için bir planımız yok. Lonely Planet web sitesinde gezerken çok güzel bir fotoğraf görüyorum. Hemen fotoğrafın çekildiği yere gitmeye karar veriyoruz. Tango’nun babası Carlos Gardel’in evi burada olduğu için Abasto bir tango merkezi olmuş. Biz karanlıkta gittiğimiz için ortalıkta tango yapan insanlar göremiyoruz. Benim hoşuma giden duvarlarında tango şarkılarının notalarının olduğu evler….

Yakınlardaki büyük alışveriş merkezine gidiyoruz. Arjantin Bağımsız Film Festivali başladığı için bilet alan insanlar görüyoruz. İstanbul Film Festivali’ni özlüyorum. Alışveriş merkezinin yemek katına gidiyoruz. Mc Donalds Kosher’i görüyoruz 🙂 Bir çeşit bayram yüzünden 1 haftalığına kapatmışlar. Nadiren karşılaşılacak bir şey olduğu için hemen fotoğraflıyoruz.

Akşam evde Barcelona’nın Şampiyonlar Ligi maçına denk geliyoruz. Messi 4 gol atıyor ve Arjantin yıkılıyor 🙂 Bütün haber kanallarında sadece Messi var… Messi Messi Messi…

07.04.2010 – Çarşamba

Buenos Aires ’teki son günlerimiz. Patagonya’da penguen görüp göremeyeceğimizden emin değiliz, her sorduğumuz ayrı bir cevap veriyor. Biri bütün penguenler gitti diyor, bir diğeri hala milyonlarca penguen olduğunu söylüyor. Yine de Puerto Madryn’e gitmeye karar veriyoruz ve biletimizi almak için Retiro Otogarı’na gidiyoruz. Çok büyük bir yer. Zaten Güney Amerika’da otobüs olayı coşmuş. İnanılmaz hatlar var. Lima’dan Puerto Madryn’e giden otobüs bile bulmak mümkün. 150 saat sürecek olsa bile bu tip hatlar yapmışlar.

Patagonya’ya giden bütün otobüsler aynı yerde. Otogar girişindeki tabeladan gideceğiniz bölgeye göre firmaların yerini öğrenebiliyorsunuz.

Puerto Madryn biletimizi alıyoruz. Firmamızın adı El Pingüino. Patagonya için iyi bir başlangıç 🙂

Akşam Murat’ın Pirelli dolayısıyla tanıştığı Arjantinli Diego ile buluşuyoruz. Eşi ile birlikte bizi metro durağından alıp Palermo Soho’ya götürüyorlar. Palermo Soho çok güzel mağazaların olduğu, modanın etkisinin hissedilebildiği bir yer. Burada bir barda picada yiyip bira içiyoruz. Picada içki yanında yenen meze tabağı gibi bir şey. Büyük bir servis tabağında salam, bacon, peynir, zeytin, tavuk vs geliyor. Türkiye’ye döndüğümde misafirlerime picada tabakları hazırlamak için sabırsızlanıyorum. Diego ve eşi ile gecemiz çok güzel geçiyor. Bize çok yakın insanlar. Türkiye’de arkadaşlarımızla geçirdiğimiz bir gece gibi geliyor.

08.04.2010 – Perşembe

Yol öncesi son hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ben yeni bir windstopper ceket alıyorum, Murat internetteki son işlerimizi hallediyor. Minik Arda’nın 1 Mayıs’ta doğumgünü var. Ona penguenli bir tshirt alıp gönderiyoruz. Hazır postaneye gitmişken kartpostallar da gönderiyoruz.

Gece otobüse biniyoruz ve Buenos Aires ’e elveda diyoruz. Güzelliği ile Madrid’e benzeyen ama içi müzik, dans ve eğlenmeyi bilen insanlarla dolu Buenos Aires ’i çok sevdik.

 

Gülen & Murat

19.05.2010

“BUENOS AIRES / ARJANTİN” üzerine 7 yorum

  1. Gitar/davul kombinasyonuna bittim, hepimiz ayni gazlardayiz demek ki.. gördükce gözlerim yasariyor vallahi.. iyi gezmeler.. 😉

  2. ssiz sanırım gidememişiniz puerto madryn e ama ben gittim gerçekten muhteşem biryer. ayrıca hemen hemen yılın herzamanı penguen gormek mumkun sadece kıs aylarında balınaları gorebiliyorsunuz. yazın gormek mumkun değil. kışın puerto madryn sahilindeki iskelenin dibine kadar gelip oradaki direklerde kendilerini kaşıyorlarmış. eger isterseniz puerto mandrynden kareler gönderebilirim.

YORUMUNUZU BİZLE PAYLAŞMAK İSTER MİSİNİZ?